Psikanalizde birçok şey değişti.
1) Öncelikle psikanaliz merkezini aileden evliliğe kaydırdı. Çocuklar ve anababaları arasından çok, dostlar, sevgililer, eşler arasına yerleşti. Çocuklar ailelerinden çok psikologlar tarafından yönlendirildiler. Dostlarının “sen de gidip analiz edilmelisin” cümleleriyle psikanaliz yayıldıkça yayıldı. Böylece mikro-bulaşma politikası yerini makro-bulaşmaya bıraktı.
2) Psikiyatri delilik kavramı etrafında kurulmamış gibi gelir bize. Tam tersine delilikten beslenerek kurulmuştur. Bir tarafta deli görünümlü, fakat gerçekte deli olmayan ve yetilerini hala koruyan ve sahip olduklarını iyi yönetme yetisine sahip olan insanlar vardır (paranoyak rejimi,yorumlama coşkunluğu vs.). Diğer taraftaysa, gerçekten deli olan ve buna rağmen görünümlerinde bunu göstermeyen insanlar vardır: bunlar birdenbire, hiç beklenmedik bir anda patlayan eylemler yaparlar, yangın, cinayet vs.
Psikiyatrinin şu noktada bir açmazi vardır : tamtamına deli olmayanlara deli
gibi davranıldığından ve deli olanların deliliğinin zamanında farkına varılmadığından dolayı itham edilmiştir. İşte bu iki kutup arasına onları kazarak genişleyen ve yerleşen psikanaliz “psişik” bir bozukluk yahut akıl hastalığı konumunu bulmuştur. Psikanalizin sosyal sektörün tümüne girmesine şahit olunabilir. Ör: Aile polisi.
3) Tamamen psikanalitik bir düzenin bulunmasıyla bir çeşit bağımlılık oluştuğunu söyleyebiliriz. Foucault’nun söylemiş olduğu, her iktidar oluşumunun ona bağlı olmadığı ama onsuz da etkinliğini sürdüremeyeceği bir bilgiye ihtiyacı olduğu doğrudur.
4) Psikolojinin dilbilimi ile ittifakı. Günlük dile yerleşik kelimelerinin bulunması ile herkesin kullandığı kelimeler türetmesi ve gittikçe daha çok yayılması bu ittifaka örnektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder